11 Şubat 2010 Perşembe

Ot

Ot gibi yaşamak. Yani sıkıcı, insan kaynaklı eğlencelerden uzak, adrenalinden muaf bir hayat. Öyle yaşanacağına ölünsün daha iyi.. mi?




Ot gibi yaşamakta sorun nedir ben anlamıyorum. Bence süper bir şey ot. Kendi kendine yetebiliyor, farkındalığı; yaşamasına olanak verecek kadar gelişmiş. Kendine veya başkasına bir zararı yok. (Doğal dengede fayda zarar konuşmak biraz abes gerçi ama hadi modern insanın pragmatik penceresinden bakıyoruz diye öyle diyorum)

İkilem benim için şurda başlıyor; bügüne kadar hayranlık beslediğim çoğu eser alkol ve/veya uyuşturucu etkisi altında ya da büyük depresyonlar anında üretilmiş şeyler. Öyle olmayanlar da bu duygulardan beslenerek üretilmiş şeyler.
E, hayranlıkta da bir öykünme var. (Var değil mi? Yani hiç özenmediğin birine/bir şeye hayranlık beslemezsin herhalde)

Bu durumda bu acı çekme - sonra da onları paylaşıcam diye sanat üretmek zincirinde ne gibi bir haz duyuyorum acaba?
-----insert şiir------
merhaba, iyi günler, nasılsınız.. bir sanata dönüştü mü sizin de travmalarınız?
MetUst
---end of insert şiir---


Nedir yani; benzer acıları çeken bizler, birbirimize kalabalıklarda göz kırpalım, "ben seni anlıyorum dostum" hissine tav olalım konulu bir iletişime mi kurban gidiyorum acaba? Bildiğin Marketing lan bu.. Çok kalabalık olunca da fraksiyonlara bölünürüz..

Dönelim ot'a:
Ot süper. Bir kere yeşil. Uzaktan bakınca çok büyük bir organizma gibi duruyor, tek tek bakınca bildiğin birey. Kendine münhasır kökü var. Su seviyor.. Ben de severim... Topraktan bir takım minareller falan alıp onlarla besleniyor. Sonra da vakti gelince, 3 gün daha yaşıyacam diye tutturmuyor usul usul dönüyor toprağa. Yani; ideal yaşam formu bu değilse, nedir bilemiyorum.

Bu güzide ve hiç bir yere varamayan blogumu bu günlük bitirirken bir hinlik yapıyorum ve "ne lan bu?" ifadenizi silecek bir şiirle bitiriyorum:


İnsan değil ağaç olsam
dallarımın arasından rüzgarlar esse
yapraklarım, çiçeklerim, meyvelerim olsa
mevsimleri yaşasam...
köklerimle toprağın derinliklerine sarılsam.
kuşlar konsa dallarıma, yuva bile yapsalar...
böcekler, karıncalar yollansalar içime...
çürütseler oralarımı
ballarım sakızlarım olsa
gövdeme bir insan yaslanıp uyusa...
ben bunları hiç bilmesem; sadece ağaç olsam...

Erkan Oğur..

2 yorum:

  1. “Through return to simple living comes control of desires. In control of desires Stillness is attained. In stillness the world is restored.” ~ Lao Tzu

    YanıtlaSil
  2. Ot, ağaç, vs olmak da zor. Bunun hastalığı var, zırt-pırt dalını budağını kesen var. Yazları kışları üstüne işeyen de var.
    Ben benim bahçedeki otları biçiyorum bir de... iki haftada bir en azından. Eziyet yani.
    Ot olmak da kolay değil.
    Ben otum gerçi. Sigortam da yok. Aslında belki de ağustos böceğiyim ben. Yok hakikaten böceğim.

    YanıtlaSil